İki hafta COP28 için Dubai’deydim. Türkiye kamuoyunda çok fazla duyulmasa da, geçtiğimiz günlerde Birleşik Arap Emirlikleri’nin Dubai kentinde, dünyanın kaderi bir kez daha müzakere edildi. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne imza atmış yaklaşık 200 ülkenin delegeleri 28. Taraflar Arası Konferansı’nda (COP, Conference of Parties) yani COP28’de iklim krizine karşı alınması gereken temel önlemleri konuştu.
Bildiğiniz gibi iklim krizine karşı mücadelenin ana ekseni sera gazı emisyonlarının azaltılması ve 2050 tarihinde de karbon nötr bir dünyaya ulaşmaktan geçiyor. COP28’in temel gündemlerinden biri de bu konuydu: Fosil yakıtlardan ne zaman ve hangi hızla çıkacağız. COP28’de, “Fosil yakıtlardan kademeli çıkış” ifadesinin karar metnine girmesi için 100’den fazla ülke büyük bir çaba gösterdi ancak özellikle petrol ihraç edenülkeler ve onların örgütü OPEC’in başını çektiği grup da karşı yönde büyük bir direniş gösterdi. Sonuçta, çoğu zaman olduğu gibi, bir orta noktada buluşuldu. Karar metninde fosil yakıtlardan uzaklaşma kararı yer alamadı ama “Fosil yakıtlardan uzaklaşma” yönünde bir çağrı karar metnine girebildi. Kimilerine göre bir zafer, kimilerine göre ise, içinde bulunduğumuz aciliyet göz önüne alınırsa, sınırlı ve yetersiz bir ilerleme kaydedildi.
İklim kriziyle mücadelenin yönü belli ama asıl sorun ne kadar önce harekete geçebileceğimiz ve ne kadar az zararla bu süreçtençıkabileceğimiz.
COP28’in bir başka önemli gündemi ise, iklim krizinden en çok etkilenen ve ekonomik olarak iklim krizinin zararlarını kendi başına telafi demeyecek kırılgan ülkelere destekler konusuydu. Bir önceki zirve olan COP27’de söz konusu ülkelerin iklim krizi kaynaklı “Kayıp ve Zararları”nın tazmini için bir özel fon kurulması kararı, çok büyük tartışmaların ardından alınmıştı. COP28’de bu fonun kurulduğunu ve ilk bağışların geldiğini gördük. Şimdilik 700 milyon doları bulan bu bağışların sembolik önemi var ama gerçekten ihtiyaç duyulan miktarın %1’i bile değil ne yazık ki…
COP28’e 100 binin üzerinde insan katıldı ve bu alanda bir rekor kırıldı. İklim krizi nedeniyle yaşadıkları alanları, ülkelerini yitirme tehdidiyle yüz yüze olan ülke temsilcilerinin diğer zirvelere göre daha yüksek katılım göstermesi dikkat çekiciydi ama COP28’de onlardan çok daha fazla fosil yakıt lobicisi de konferans alanındaydı. İstenen kararların çıkmamasında da bir hayli etkili oldukları söylenebilir.
COP28’e ev sahipliği yapan Dubai’den biraz bahsetmek isterim. Fosil yakıtlara bağlı bir sermaye ile var olmuş bir kentte, fosil yakıtlardan çıkma kararı almak için çabalamak oldukça enteresandı. Her şeye rağmen, belirli bir ilerlemenin sağlanmasının ardında küresel kamuoyunun, sivil toplumun ve bilimin rolünü belirtmek gerekiyor.
COP28’de Türkiye Pavilyonu’nda Yuvam Dünya Derneği’nin gerçekleştirdiği etkinliğimiz iklim krizinin iletişimini vurguluyordu. İklim krizi iletişimi denince akla gelen ilk bilim insanlarından biri olan Yale Üniversitesi İklim Değişikliği İletişimi Başkanı Anthony Leiserowitz, panelimizde yaptığı sunumda, küresel düzeyde yaptıkları son araştırmaya göre dünyadaki her 10 kişiden 4’ünün, yani neredeyse 2 milyar insanın iklim değişikliğini duymadığının altını çizdi. Bu kişilerin, iklim krizinin yıkıcı etkilerine karşı en kırılgan gruplar olduğundan, dolayısıyla dünya genelinde farkındalığı artırmanın öneminden bahseden Leiserowitz, bu durumun temel sebeplerinden birinin, insanların iklim krizini hala kendilerinden uzak bir sorun olarak görmesi olduğunu söyledi.
İklim değişikliğinin tam burada, şu anda ve dünyanın her bölümünde gerçekleştiğini vurgulayan Leiserowitz, bu işin iletişiminin televizyon ve gazeteler gibi ana iletişim araçlarıyla sınırlı olmadığını “Hepimizin hikaye anlatıcılarıyız” sözleriyle ifade etti. Evet milyarlarca insanın hikayesini daha mutlu, sağlıklı ve huzurlu bir geleceğe doğru sürüklemenin yolu iletişimi güçlendirmekten ve hikayelerimizi paylaşmaktan geçiyor. Bunun için de gerçek hikayelerin daha fazla konuşulması gerekiyor.
Ya Kadınların Hikayeleri?
Biz kadınlar, COP28 hikayesinde ne kadar yer bulabildik ? Zirve’ye katılan resmi delegelerin arasındaki kadın oranının, bir yıl öncesine göre %3 artarak %38 oranına ulaştığını biliyoruz. COP28’e katılan 133 dünya liderinin ise ancak 15’i kadın. Geçtiğimiz yıl COP27’ye katılan 110 liderin sadece yedisi kadın olduğunu düşününce, bu sayı bir ilerleme olarak görülebilir ama hala gidilecek ne kadar çok yol olduğuna da işaret edebilir. Tabii bunlar sadece sayılar ve sayılar gerçek fotoğrafın sadece bir boyutunu verebiliyor. Asıl olan toplumsal cinsiyet bakış açısının, iklim krizi gündeminde ne kadar yer tutabildiği…
COP28’deki toplumsal cinsiyet eşitliği gününde, UN Women’ın açıkladığı “Feministİklim Adaleti: Eylem Çerçevesi” raporu, bu soruların yanıtlarının bazılarını ve onun da ötesinde gidilmesi gereken yolu göstermesi açısından son derece önemliydi.
İklim krizinin 2050 yılına gelindiğinde 158 milyondan daha fazla kadın ve kız çocuğunu yoksulluğa, 236 milyon kadar kadını ise açlığa sürükleyeceğini söyleyen rapor, iklim krizinin aynı zamanda, kadınları, mültecileri ve diğer dışlanmış grupları hedef alan dışlayıcı, hak karşıtı siyasi söylem bağlamında artan çatışmaları ve zorunlu göçü de körüklediğini vurguluyor.
Feminist iklim adaleti yaklaşımı dört temel alana odaklanıyor:
1) Kadın Haklarını, Emeğini ve Bilgisini Tanımak
2) Ekonomik Kaynakların Yeniden Dağıtımı
3) Kadınların Sesinin Temsili
4) Eşitsizliklerin ve Tarihsel Adaletsizliklerin Onarılması
İklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik mali taahhütlerin, risk altındaki insanlara ve ülkelere odaklanması gerektiği temel vurgulardan biri. 1850’den beri kuzeydeki ülkeler dünyanın aşırı emisyonlarının %92’sinden sorumlu ve bu da büyük bir iklim borcu yaratıyor açık bir şekilde.
Rapor, bu dengesizliği gidermek için zengin ülkeleri iklim programlarını finanse etme taahhütlerini yerine getirmeye ve fonların en savunmasız ülkelere ve kadın tabanörgütlerine gitmesini sağlamaya çağırıyor. Biliyoruz ki iklim kalkınma yardımlarının yalnızca %3’ü cinsiyet eşitliğineöncelik veriyor.
UN Women Kıdemli Politika Uzmanı ve Feministİklim Adaleti Raporunun Baş Yazarı Laura Turquet,“Toplumsal cinsiyet eşitliği ve finansman konularının bir araya getirilmesi önemli çünkü asıl yükü kadınlar üstleniyor olsa da kadın örgütleri, iklim değişikliğinin ön saflarında hayati önem taşıyan çalışmalarını yapmak için ihtiyaç duydukları finansmandan mahrum kalıyor. Bunun değişmesi gerekiyor” diyor.
UN Womenİcra Direktörü Yardımcısı Sarah Hendriks ise, “İklim değişikliği kadınlar ve kız çocukları için aşağı yönlü bir sarmal yaratıyor. Ekonomileri madencilik ve çevre kirliliğinden uzaklaştırmamız ve kadın haklarını iklim politikası ve finansmanının tüm yönlerine entegre etmemiz gerekiyor. UN Women feminist iklim adaleti raporu, “herkesin insan haklarından yararlanabileceği, sağlıklı ve sürdürülebilir bir gezegende gelişebileceği bir ortam oluşturma çağrısında bulunuyor” yorumunda bulunuyor.
COP28’de toplumsal cinsiyet eşitliği ve iklim krizi ilişkisine dair son derece önemli bir bildiri de yayınlandı. 69 ülkenin altına imza attığı “COP28 Cinsiyete Duyarlı Adil Geçişler ve İklim Eylemi Ortaklığı” (COP28 Gender-Responsive Just Transitions and Climate Action Partnership) bildirisi, kadın ve kız çocuklarının iklim eylemine dahil edilmesi ve geçiş süreçlerindeki mağduriyetlerini önlemeyi hedefleyen bir ortaklık.
İnsanlığın hikayesini değiştirmek ve mağduriyetleri daha da büyüten iklim kriziyle mücadelede ilerlemek kaydetmek hepimizin elinde.
Girişimci
KAGİDER Üyesi