“İnsan beyni hissettiği tehditlere karşı son derece uyanık olmasına rağmen ekolojik cephede karşılaştıklarımıza karşı hazırlıklı değildir. Bunlar adım adım gelen ya mikroskobik veya küresel düzlemde olan tehditler.”
Bu satırları “Duygusal Zeka” kitabıyla ünlenen Daniel Goleman, “Ekolojik Zeka” kitabında dile getiriyor. Satın aldıklarımızın saklı etkilerini bilmek, her şeyi nasıl değiştireceği çerçevesinde ele aldığı kitabı son pandemi ile bir kere daha önem kazandı. Goleman’nın ekolojik yaklaşımı yeni değil, 2009 yılında yazdığını hatırlatmak isterim.
Bugünlerde ekolojik ve sürdürülebilirlik yanı sıra yeni üretim teknikleri de pandemi gündemiyle eşdeğer konuşulmaya başlandı. Dikey Tarım gibi…
Siyah Kuğu’nun neleri değiştireceğine dair yazımda “Dikey Tarım”dan da bahsetmiştim. Önemini, Corona sonrasına kalmadan, bütün dünyada ağırlığını hissettirmeye başladı. Konuya biraz daha geniş yaklaşmakta fayda var.
Yükselme hissi
İnsanda yükselme hissi, uzaya seyahat veya şehirlerin dikine genişlemesiyle sınırlı kalmıyor. Her şey yükselme hissinden etkileniyor. Tarım da öyle. Belki de bu zorunluluk. Hele sürdürülebilirlik ve güvenilirlik bu derece bütün üretim süreçlerini yeniden yapılandırmaya başladıysa….
Yeni nesil tarım tekniklerinin pek çoğunun kullanıldığı dikey tarımın öne çıkması sadece pandemic etkiye bağlanmamalıdır. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), tarımda geleceğin en büyük problemlerini sıralarken ilk iki sıraya “iklim değişikliği” ve “gençlerin tarıma ilgisizliği”ni koymuştu.
Hem iklim değişikliğinin olumsuz etkisini azaltmada hem de gençlerin tarıma ilgisini artırmak için dikey tarım vazgeçilmez bir araç olabilir..
Vazgeçilmez tarım uygulaması
Evet dikey tarım, yeni dönemin vazgeçilmez tarım uygulamalarından biri olacaktır. Aslında, dikey tarım bilinmeyen bir şey de değildi. Yarış atı sahipleri, taze çimlenmiş buğday ve arpa tedariki için hipodrom ve tavlada bir bölüm kullanırlardı. Çünkü atlar, taze çimlenmiş yemle beslenerek, daha iyi koşu çıkarıyordu.
Yine, bir zamanların otomobil başkenti olan Detroid’te terkedilmiş yüzlerce otomobil üretim fabrikası veya otomobil yan sanayi binası vardı. Bu hayalet fabrikalar ve binalar, artık dikey tarım için kullanılıyor.
“Detroid şehri, istisnai bir özelliktir, şehirlerde yer sorunu var” şeklinde konuya eleştiriler getiriliyor. Dikey tarım için illa terk edilmiş fabrika ve depo olması gerekmiyor. Unutmayalım ki bir şehrin en ihmal edilmiş alanları konut ve yapıların çatı üstleridir.
Unutulan çatı üstleri Çin’in başkenti Beijing’de 90 milyon metrekarelik boş çatı üstü olduğu saptanmıştır.
Uzun yıllar yaşadığım Hong Kong’da da çatı üstü alanın ticari kentsel tarım için kiralanmasının bedelinin hala çok düşük olduğu belirtiliyor. Burada 920 metrekarelik bir alanın aylık kirası 20–25 dolar kadardır. Bunun dünyanın başka kentlerinde de uygulanabileceğini i düşünmemek için bir neden yoktur.
İstanbul’daki Akmerkez’in çatısında modern metotlarla olmasa da halen meyve ve sebze yetiştirildiğini biliyoruz.
Şehirleşme, bakımsızlık, erozyon gibi farklı sebeplerle Türkiye’deki tarım arazisi kaybı, son 15 yılda yüzde 12 azaldığını göz önüne alırsak, bunun bir kısmının verim artışı ile diğer bir kısmını da şehir içindeki yeni tarım teknikleriyle telafi edebiliriz.
Bu arada, ülkedeki çiftçi sayısının son 10 yılda yüzde 38 kaybolduğunu bilmekte fayda var. Geçen yapılan Tarım Şurası’nda bu sorunları telafi noktasında kararlar alındığını da unutmayalım.
Acaba, İstanbul’un genelinde kaç milyon metrekarelik çatı üstü kullanılmayı bekliyor?
Yiyeceklerdeki israf ile bir dünya daha doyar. Dev metropoller artmaya, şehirleşme yoğunlaşmaya devam ediyor. 2050 yılında dünya nüfusunun yüzde 70’e yakını şehirlerde yaşayacak.
Ve küresel olarak üretilen bütün yiyeceklerin üçte biri yani 1.6 milyar tona denk gelen miktarı tarladan markete yolculuğunda bozuluyor veya buzdolabı ve raflarda tüketim tarihini geçiriyor. Bu israfın dörtte biri dünyadaki açlık sorunu çözülebilir.
Gıda kaybı ve israfı önlenebilir bir olgudur. FAO’ya göre, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki israf sorunu farklı. Gelişmekte olan ülkelerde kayıpların yüzde 40’ı hasat ve işleme düzeylerinde gerçekleşiyor. Gelişmiş ülkelerde ise kaybın yüzde 40’ı perakende ve tüketici düzeyinde gerçekleşiyor.
Türkiye’de en çok kayıp ve israf ise sebze ve meyvelerin üretim ve tüketim süreçlerinde yaşanıyor. Sebze ve meyvedeki kayıp oranı yaklaşık olarak yüzde 53 gibi ciddi bir orandadır. Hane halkı düzeyindeki israf ise en çok sebze ile meyvede yüzde 5, tahıllarda yüzde 5 ve yağlı tohum ile baklagillerde yüzde 4 civarındadır.
Unutmayalım ki Türkiye’de marul gibi bazı sebzelerde bu oran yüzde 80’dir. Halbuki hemen yanı başımızda olan bu üretim tekniği ile hem sudan, hem lojistikten hem de başta pestisit, kimyasal gübre gibi risklerden kurtulmuş şekilde güvenilir olma özelliğinden faydalanabiliriz.
Yerel yönetimler sahip çıkmalı
Şu an için enerji büyük girdi olarak görünse de, yeni led aydınlatmalar ile sorunun çözümü vardır. Umarım belediyeler ve kamu kurumları konuya sahip çıkarak alternatif bir çözüm sunmuş olurlar.
Çoğu kere zamanı kullanma, paradan daha önemlidir. Coronavirüs döneminde çoğu kişi iki ay evinde kaldı. Esasında başta hesap edilebilseydi bu sürede evlerinin balkonunda pek çok meyve sebzeyi yetiştirebileceklerdi. Çünkü ihtiyacımız olan sebzeler için gereken zaman en fazla iki aydır. Turp 22 günde, marul 30 günde, ıspanak 40 günde, salatalık 50 günde, mini havuç 50 günde, maydanoz 50 günde hasat edilebilen sebzelerdir. Nane, fesleğen, biberiye gibi bir kere ekildiğinde sürekli yapraklarını koparıp tüketebileceğiniz onlarca ürün daha bulabilirsiniz. İşte bütün bunlar dikey tarımın da ana ürün gamlarındandır. Bunun yanı sıra domates, çilek, biber gibi onlarca sebzeyi de yeni üretim teknikleriyle aylarca hasat edebilirsiniz.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü FAO, koronavirüs salgınının kentlerdeki gıda sistemine etkilerini ve yerel yönetimlerin yapabileceklerini değerlendirdiği bir rapor yayınladı. Raporda, özellikle gelişmekte olan ülkelerde yüksek nüfus yoğunluğuna sahip çoğu şehrin COVID-19 salgını ile oluşan kesintileri giderebilecek kapasiteden yoksun olduğu değerlendirildi.
Coronavirüs sonrası
Coronavirüs salgını sonrasında dünyanın her yerinde kentsel gıda sistemlerinin kesintiye uğradığı ilk varılan tespitlerden biri oldu. Bu durum, yerel yönetimlerin gıdaların varlığı, erişilebilirliği ve fiyatlarında ani değişimlerle mücadele etmelerini gerektiriyor. Özellikle gelir düzeyi düşük halk kesimi küçük dükkanlara ve açık pazarlara gitmek durumunda. Ancak sağlık endişeleri nedeniyle bunlara erişimin engellenmesi büyük bir sorun oluşturuyor.
Raporda orta ve uzun vadede yapılabilecekler arasında dikey tarımı da ilgilendiren bir detay dikkatimi çekti:
“. Yerel yönetimler düzeyinde çok paydaşlı ve çok sektörlü gıda yönetim mekanizmalarını kurmak veya güçlendirmek,
. Kısa mesafeli tedarik zincirlerini özendirmek, kırsal ve kentsel bölgeler arasındaki bağları güçlendirmek,
. Yenilikçi gıda dağıtım ve lojistik stratejileri için kapasite geliştirmek.”
Mutfak ve balkonlarınıza kadar girecek bir sistem
Bunun dünyadaki pek çok örneği her gün tarım üretimine geçiyor. Örneklerine geçmeden önce, kavram ve tanımla ilgili birkaç detay vermek istiyorum.
Hidroponik (su kültürü tekniği), aeroponik (köklerin havada olması tekniği) ve aquaponik (akvaryum tekniği, balık atıklarının bitkilerin besin kaynağı olması) sistemler, seralar, politüneller (daha verimli bir sera tekniği), mikro filizler (microgreens) gibi kavramlar ve uygulamaların hepsi Dikey Tarım ile ilişkilidir. Projelerin konumuna ve üretilecek ürünlere göre birini veya diğeriyle birlikte kullanılabilir.
Önümüzdeki süreçte mutfaklarımıza ve balkonlarımıza kadar girecek yeni ve pratik şekilleri hayatımıza girecektir.
Virüs orada çıktığı için, salgın ve sonrasına dair gelişmelerde Çin’deki uygulamalar dikkat çekiyor. Dikey tarım uygulamaları açısından da öyle.
Tarım sektörü, Çin’in toplam GSYİH’sının yaklaşık yüzde 13’ünü temsil ediyor. Amerika Birleşik Devletler’de ise tarım, GSYİH’nın yaklaşık yüzde 5,7’sini oluşturuyor. Çin’de tarım, dünya nüfusunun yüzde 20’sini beslerken, Çin vatandaşlarının yüzde 22’sine istihdam sağlıyor.
Dünyanın gözü bu projede
Buna rağmen, Çin’in 123 bin kilometrekarelik tarım alanını kentleşme ile kaybettiğini görüyoruz. Ayrıca, ülkedeki tarım alanlarının altıda biri olan 200 bin kilometrekarelik toprak da kirliliğe maruz kalmış durumda. Bu ortamda 24 milyon nüfuslu Şangay’daki Sunqiao Projesi önem kazanıyor.
Kentsel tarıma yeni bir yaklaşım olan Sunqiao projesi ise bu paradigmayı değiştirmek niyetinde.
2017 sonlarında, Şangay havaalanı ile şehir merkezi arasındaki bölgede inşaat çalışmalarına başlanan Sunqiao projesi, dikey tarım sistemlerinin halka açık alanlar ile bağlantılı olmasına odaklanıyor. Sunqiao, Şangay’ın yerel kaynaklı gıdalara olan talebini artırmakla kalmayıp, aynı zamanda kentli çocuk nesillerin gıdaların nasıl yetiştiğini görmelerini sağlıyor. Projeye ilgi COVID-19 sonrası arttığı gözlendi.
Çin, bununla yetinmiyor. 2019 hükümet raporuna göre, sertifikalı organik tarım ekim alanı 2005–2018 yılları arasında beş kattan fazla artarak 3.1 milyon hektara yükseldi. Çin, 2017 yılında Avustralya ve Arjantin’den sonra sertifikalı organik alanda üçüncü sırada yer aldı. Çin’deki toplam organik satışlar, ABD, Almanya ve Fransa’dan sonra küresel olarak dördüncü sırada yer alıyor. Sertifikasız organik üretim de yaygınlaşmaya devam ediyor.
Bu değişim, her yıl Çin’den ihraç edilen 65 milyar ABD doları tarımsal gıda ürünü göz önüne alındığında, Çin’de ve dünyada daha sürdürülebilir bir gıda sistemine doğru bir dönüşüm geçirdiği görülebilir.
Organik ürün için vazgeçilmez bir yol
Dikey tarım, organik ürün pazarı açısından büyük önem kazanıyor. Amerika’da organik gıda endüstrisi 1990’den beri her yıl en az yüzde 20 büyüyor. Geleneksel marketlerin yüzde 73’ünde yaklaşık 20 bin çeşit doğal gıda ürününü raflarında bulunduruyor.
Organik tarıma yönelik kişi başına tüketim ise dünya genelinde 10.05 Dolar’dır. Dünya geneline bakıldığında küçük bir pay olarak ifade edilebilecek bu tutarın gelişmiş ülkelerde hayli yüksek olduğu söylenebilir. Kişi başına tüketim İsviçre’de 210 Euro, Danimarka’da 163 Euro ve Lüksemburg’da 157 Euro’dur.
ABD’de toplam gıda satışlarının yüzde 2,5’i ise organik ürünlerden oluşuyor. Bahsettiğimiz sertifikalı organik ürünler. Ekonomistler, yüzde 20 ile organik ve doğal ürünlerin talebinin artarak devam edeceğini belirtiyor.
COVID-19 salgınının yayılmasıyla küresel tedarik zincirlerinin bozulması, meyve ve sebze ürünleri ithalatına büyük ölçüde bağımlı olan Singapur’u, çatılarda ve teraslarda kentsel bahçelerin kurulması da dahil olmak üzere yerel gıda üretimini hızlandırmak için yeni tedbirler almaya sevk etti.
Yoğun nüfuslu bir şehir devleti olan Singapur, gıda ihtiyacının sadece yaklaşık yüzde 10 üretiyordu ama iklim değişikliği ve nüfus artışı küresel gıda arzına tehdit olarak, üretimi artırmak için planları yaptığını açıkladı.
Yeni yatırım alanı
724 kilometrekare toplam toprak alanına sahip Singapur, sadece yüzde 1’i tarım ve üretim faaliyetleri için müsait durumda. Yetkililer, sanayi alanları ve boş alanlar gibi alternatif tarım alanlarının belirlenmesinin yanı sıra, Singapur gıda ajansının önümüzdeki aydan itibaren kentsel tarım için toplu konut otoparklarında ve çatı bahçeleri için bir ihale açacağını belirtiyor.
İngiltere’de kurulu LettUs Grow; bitkileri genellikle toprak olmadan, LED aydınlatma, iklim kontrolü ve hedeflenen besin teslimatı kullanarak dik yığınlar halinde yetiştiriyor. Dikey tarım odaklanmış bu şirket, İngiltere’deki benzer birkaç işletmeden biridir. Nispeten niş bir kuruluş olmasına rağmen, perakende şirketi Ocado, Coronavirüs çıktığı günlerde sektöre 17 milyon sterlinlik yatırım yapacağını duyurdu.
LettUs Grow, diğer taraftan 2.35 milyon sterlin tutarında tohum finansmanı da sağladı. Şirket şu anda, iki ana bileşende faaliyet gösteriyor. Aeroponik besin dağıtım sistemi ve entegre bir çiftlik yönetimi yazılım platformu olan Ostara. LettUs Grow’a göre, aeroponik ekipmanları, hidroponik gibi diğer dikey tarım yöntemlerine kıyasla bir dizi mahsulde büyüme oranını yüzde 70 artırabilirken, geleneksel tarıma kıyasla su kullanımını yüzde 95 oranında azaltabilir sonuçlar veriyor.
Dikey tarım, sadece topraksız büyük şehirler, tarıma müsait olmayan ülkeler için değildir. Bunun örneğini de Hindistan veriyor. COVİD-19 sonrası yerel hükümetler dikey tarıma önem vereceklerini ve düzenleyici kararlar alacaklarını belirttiler.
Verimlilik için dikey tarım
Sadece su ihtiyacını azaltmak değil, aynı zamanda verim ve bitkileri daha büyük bir çeşitlilik ile yetiştirmek verimliliği de arttırıyor.
Kapalı dikey tarım kavramı, yerel iklim koşullarına uygun olmayan tüm ürünlerin ekimini kolaylaştırır. Delhi yakınlarında domates ya da Chennai yakınlarında patates yetiştirmek gibi…
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre, dikey tarım sistemi geleneksel tarıma göre yüzde 75 daha az hammadde tüketiyor ve bir ayda 150 kg sebze yetiştirmek için günde sadece 60 watt güç tüketiyor.
Bu miktarı elde etmek için, dikey tarım sadece 6 metre alana ihtiyaç duyarken, geleneksel tarımda en az 72 metre alan gerekiyor.
Avrupa pazarlarına yakın konumdaki Türkiye, hem tarım üretimi hem de ekipman tedariki açısından büyük avantajlara sahiptir. Dikey tarım konusunda uzman başta akademisyenler olmak üzere yeterince insan kaynağına da sahibiz.
Gelin başımıza gelen şu salgın belasını fırsata çevirecek alanlardan olan dikey tarım alanında harekete geçelim ve yeni girişimlerde bulunalım…
Zuhal Mansfield
KAGİDER Üyesi
Türkiye Kadın Girişimciler Derneği
Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER), girişimcilik yoluyla kadının güçlenmesini hedefleyen bir sivil toplum kuruluşudur. Kadının sadece ekonomik olarak değil politik ve sosyal olarak da güçlenmesini hedefler. KAGİDER kadın girişimciliğini, kadınların eşitsiz ve dışlanan toplumsal konumlarının değişmesi ve bu sayede ekonomik güçlenme ile kadın güçlenmesini sağlayacağı için destekler. Kadın girişimcilerin sağlayacağı faydalar, kadınların güçlenmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına katkı verecektir.