Gündem önemli ve bizim şimdi tartıştığımızı bazı öncüler çok önceden hayata geçirmeye çalışmış. 1978'de Jerry Brown, California tarihindeki en genç vali olarak seçildi. Ve bir termal bina yönetmeliğini uygulamaya başladı. Yani bir bina inşa ettiğinizde, içinde yalıtım olması gerekiyor. Bu yönetmelik uygulandığı takdirde, yalıtım ile binaların enerji kullanımı yüzde 80 azalacaktı. Üzerinden kaç yıl geçmiş, yalıtım yönetmeliği hem California'da hem dünyada bu unutulup gitti…
Evet, bugün dünyanın en önemli gündemi enerjidir… İnsanoğlu ile enerjinin yaratılıştan gelen bir bağı var. Evrenin doğuşu için en geçerli Bigbang Teorisi bir enerji patlamasını ifade eder. Enerji yaratılışımızın temeli ve hala enerji ile vazgeçilmez bir bağımız var. Bu öyle bir ikilem ki medeniyetimiz için en büyük ihtiyacımız enerji ve enerji iklim değişikliğinin en büyük sebebi olarak kıyametimizi hazırlıyor!
Yirminci yüzyılda doğan bizim neslimizin duyduğu büyük resim komplosu “Petrol Lobisi”ydi. Her kararın ardında, her karmaşanın altında ve hatta iki cihan savaşının sebebi olarak petrol lobisi görünmeyen aktördü. Enerji adıyla hala da baş aktör gibi izleri fark ediyoruz… 70’lerin petrol krizi, Berlin Duvarı’nın yıkılışı, Sovyetler Birliği’nin dağılışının da aktörü petrol lobisiydi. Hala öyle olduğunu düşündüren şeyler de yok değil.
Bugün de bütün ülkelerin birinci gündem maddesi enerji ve sürdürülebilir enerji tedarikidir. Muhtemel ki yarınlarda da durum değişmeyecek. Niye mi?
Bakmayın sürekli yenilenebilir enerjileri, elektrikli arabaları konuşup, yazdığımıza!.. Şu an dünyanın enerji harcamasında bağlı olduğu kaynak petrol bazlı yani fosil yakıtlardır: Yüzde 31.44 petrol, yüzde 26.69 kömür, yüzde 22.86 doğal gaz olmak üzere yüzde 81 civarında fosil kaynaklıdır.
Herkes çevreci, hepimiz çevre duyarlılığı içindeyiz ama tükettiğimiz enerjinin içinde bioenerji payı sadece yüzde 5.14 ve güneş ile rüzgar enerjisinin payı da sadece yüzde 2.05’dir.
Daha garibi de şudur: 20 yüzyılın en büyük buluşlarından biri kabul edilen nükleer enerjinin payı bu listede yüzde 5 (4.95) bile değildir.
Bir zamanlar Türkiye’nin “Barajlar Kralı” vardı. Dünyada da baraj projelerinin ekopolitik etkisi büyüktür. Ama barajlardan ve HES’lerden elde edilen enerji miktarı yüzde 2.52’dir. Çok komik rakamlar… Bir de bunların yanına biyokütleyi (yüzde 4.33) ekleyebilirsiniz.
Düzen değişmek istemez… Değişim zor ve sancılıdır. Bir de şöyle gerçekler varsa: Hala dünyanın 50 yıl yetecek petrol ve doğal gaz rezervi ile 150 yıl yetecek kömür rezervi mevcuttur.
Bu kadar duyarlılığa rağmen; petrol, 2040 yılında yine en büyük enerji kaynağı olacak ve küresel enerji karışımının yaklaşık yüzde 28'ini oluşturacak ve doğal gaz arzı da yüzde 25 ile hemen ardında olacak.
Bu sebeple, enerji konusunda yeni bir kararlılık göstermek için bakış açımızı tamamen değiştirmemiz gerekiyor.
Bakış açınız için her sabah güneş doğuyor. Öyle ki bir saatlik güneş, dünyanın bir yıllık enerji ihtiyacını karşılayabilir. Kabul edelim ki güneş paneli üretiminde çok büyük ilerleme var. Yine de yeterince üzerine eğildiğimizi düşünmüyorum.
Beş altı yıl evvel, bir profesör ile tanışmıştım. Profesörün ilgi alanı güneş enerjisi idi. Ağaçların, yazın en sıcak günlerinde yeşil yapraklarıyla nasıl enerji ürettiğini ve canlılığını koruduğunu anlatmıştı. Projesi uluslararası camiada kabul görmüş ve Hollanda’ya davet edilmişti. Proje gerçekleştiğinde, hem dörtte bir fiyatına mal olacak bir panel sistemi yapılabilecek, hem de aynı alanda iki üç katı daha fazla enerji elde etmek mümkün olacaktı. Dahası, panellerin pencere camı gibi düz olması, tek renk olması şart değildi.
Acaba, hocamız şimdi nerededir, projesi hangi aşamadadır?
Hepimiz çocukluğumuzda uçurtma yapıp, rüzgarda süzülüşünü izlemiştir. Bin yıldır da çocuklar uçurtma yapıyor. Artık büyüklerin de hobisi oldu. Dünyanın etrafındaki bu sınırsız enerji kaynağı niye sadece rüzgar türbinlerine bağlı olsun ki? Rüzgarın peşinde daha fazla bilim adamı koşturmalı ve daha fazla fonla desteklenmelidir.
Elektrik enerjisi söz konusu olunca en çok konuşulan bilim adamlarının başında Nikola Tesla geliyor. Tesla’nın doğumu esnasında yer göz birbirine karışmış, gök gürültüsü ve şimşekler arasında doğum gerçekleşmiş. Etraftan bunun kötüye yoran pek çok kimse çıkmış. Annesi direnmiş: Benim oğlum şimşek gibi dünyayı aydınlatacaktır.
Gerçekten de, elektrik ile ilgili pek çok konuda buluşları olan bir bilim adamı oldu. Öyle ki Niagara Şelalesinden elektrik elde etme fikri de ona aittir. Ve bugün hala Kanada ve ABD sınırındaki bu şelaleden iki ülkeye elektrik verilebiliyor.
Sadece şelaleler değil, denizlerin dalgaları, meteorolojik olaylar, biyolojik ürünler gözümüzün önünde akıp gidiyor. Ama hiç bir zaman yeterince ilgi görmediler!
Bir buçuk yıl önce micromobilite üzerine bir yazı (Scooter Devrimi, şehir ulaşımına çözüm olur mu?) yazmıştım. Dünyada yeni bir şehirleşme ve ulaşım anlayışı vardı. Bu sebeple şehrin sokaklarında giderken yanımızdan pek çok marka scooter ile geçen gençler görürsünüz. Güzel bir gelişme. Bir yıl içinde üç beş yeni marka sokaklara çıktı. Bir de elektrikli araçlar var…
Elektrikli araç yeni bir oluşum değil. Yüz yıl önce belki petrol yakıtlı otomobil ve motosikletten çok elektrikli olanları vardı. Ama kayboldular. Şimdi dünyanın yeni trendi elektrikli araçlar. İskandinav ülkelerinde son bir yıl içinde kamunun araç temininde elektrikliler yüzde 50’nin üzerine çıktı. Özel sektörde de benzeri bir ivme var. Bizde daha emekleme faslında….
Elektrikli araçların çevreyi dönüştürücü bir etki yapmasını istiyorsak; iki zorunlu tercihte bulunmamız gerekiyor. Pil (batarya) teknolojisinde devrim niteliğinde yeni buluş gerekiyor. İkincisi de elektrikli araç şirketleri elektrik kaynağı olarak yenilenebilir enerjiyi tercih etmelidirler. Aslında, kıt kobalta dayanmayan yeni kimyalara ihtiyacımız var. Ve bu pillerden çokça ihtiyacımız olacak. Temiz enerji teknolojisinde umutsuzca çok daha fazla araştırmaya ihtiyacımız var. ABD yılda yaklaşık 2,5 milyar dolar yatırım yapıyor. Amerikalıların patates cipsine ne kadar harcadığını biliyor musun? 4 milyar dolar…
Bu arada Toyota’nın batarya teknolojisi için 2030 yılına kadar 13.5 milyar dolar yatırım yapacağı açıklandı. Bir başka haber de Harvard’a yapılan yeni bir pil teknolojisinden bahsedildi. Bu iyi niyetli girişimlerin arkasının gelmesini bekliyoruz.
Teknolojinin övündüğü bir yasa vardı: Moore Yasası. Buna göre, teknoloji 18 ayda ikiye katlanarak sürüp gidiyordu ve yönetiliyordu. Enerji dünyasında bu yasanın etkisini değil izini bile göremiyoruz, orası 18. yüzyılın yasalarıyla yönetiliyor sanırım.
Amerikan otomotiv şirketi Tesla, elektrikli araçlarda öncü oldu. Ama bu yeterli değil. Bugün karbon emisyonu açısından eleştirilen Çin’de yarım milyona yakın elektrikli otobüs var. Ama ABD’de 1000 adedi yeni geçti.
Dolaylı olarak karbon emisyonu ile alakalı bir şey daha söyleyeyim. Geçen hafta Türkiye’de Burger King, tamamen bitki bazlı hamburger köftesini çıkardı. Amerika’da bir kaç yıl olmuştu. Beyond Meat, bu alanda dünyada öncü bir girişim. Etsiz etin iki amacı var. Daha sürdürülebilir protein kaynakları ile beslenmeyi sağlamak. Çevreye karbon salan en önemli sebeplerden olan büyükbaş hayvan çiftliklerini sınırlandırmak. Haliyle vegan, vejeteryan trendleri de unutmamak gerekiyor. Böyle biyolojik yapılanma ve girişimleri de desteklemek gerekiyor.
Burada yanlış algılar oluşturabilecek bir durum daha var: Enerjide fosil yakıtların durumu malum. Fosil yakıtlardan elde edilen elektrik ile elektrikli otomobil kullanılsa, ne değişecek?
Malum, Paris Antlaşması ile ortaya kondu ve şimdi onun etkisinde Yeşil Mutabakat diye bir kavram var. Avrupa Birliği, ithalat rejimini buna göre yeniden yapılandırdı. Sadece Türkiye’den yapılacak ithalatta, 5 milyar dolara kadar Yeşil Vergi almaları söz konusu. Türkiye, bu alanda pozisyon aldığını açıkladı ama sonuçları konusunda emin olacağımız bir gelişme görmedik. Çin, bu konuda da hızlı bir atakta bulundu. Çin, bu adıma temmuz ayında kendi Emisyon Ticaret Sistemini kurup işletmeye başlayarak tepki verdi. Ne yaptı? AB’ye ithal edilen ürünlere konacak vergiyi kendisi toplamak için bir adım attı.
Gelişmelerin tamamına bakıldığında olumlu gelişmeler oldukça fazla. Ama yeterli değil. Topyekün bir mücadele başlatılamazsa, dünyanın ısısının önümüzdeki 30 yılda 1.5 derece artmasına mani olamayacağız.
Topyekün mücadele içinde, ihmal edilmemesi gereken bir diğer araştırma alanı da füzyon enerjisidir. Yeterince ARGE yapılmayan füzyon enerjisi üzerine son günlerde bilimsel makalelerin ve deneylerin arttığını görüyoruz. Devridaim makinesi gibi soğuk füzyon enerjisi projelerini de bu bağlamda ele alıyorum.
Hidrojen enerjisi de temiz enerji olarak önemli bir seçenektir. Japon otomobilleri elektrikli yerine hidrojen enerjisi ile hibrit olarak hayata geçmesinin daha efektif olduklarını iddia ediyorlar.
Herhangi bir ülkede toplumunun enerji üzerine yaptığı konuşmalar eninde sonunda şu soruya çıkıyor:
Hangisi yüzünden ölmek istersiniz?
A) Petrol savaşlarından,
B) İklim değişikliğinden,
C) Nükleer soykırımdan yoksa,
D) Yukarıdakilerin hepsi.
Bu soruya bir cevap seçeneği daha eklemeliyiz: E) Yukarıdakilerden hiçbiri? Maalesef, bu seçenek bize teklif edilmiyor.
Ateş bizi insan, fosil yakıtlar ise bizi modern yaptı. Ama şimdi yeni bir ateşe ihtiyacımız var: Bizi güvenli, emniyetli, sağlıklı ve kalıcı kılacak bir ateşe…
Zuhal Mansfield
KAGİDER Üyesi
TMG Doğal Taş Sanayi Madencilik Ltd Sti
Girişimci
KAGİDER Üyesi