KAGİDER Üyesi Zuhal Mansfield Yazdı: Corona Sonrası, Siyah Kuğu neleri değiştirecek?

KAGİDER | 3 yıl önce | 7 dakikalık okuma

Corona Salgını bir pandemi (pandemic) yani bütün dünyayı etkileyen bir olay olarak kabul ediliyor. Çoğu analist, bunu Siyah Kuğu olarak tanımlıyor. Siyah Kuğu adıyla kitap yazan Nassim Nicholas Taleb bunu “Olasılıksız Görünenin Etkisi” diye formüle etmiş.


Niye Siyah Kuğu?


Çocukluğumda siyah gülden bir efsane gibi bahsedilirdi. Ortaokul yıllarımda mahallemizde çiçek sevdalı bir amcamız vardı. Bir gün bahçesini gezerken siyah gül gördüm. Efsane karşımdaydı… Bu siyah gülü yıllar süren uğraşları sonucunda yetiştirdiği söyledi. Eşi benzeri yoktu. Nasıl yaptığını sordum. Ceviz ağacına kırmızı gül aşıladığını söyledi.


Bu aklımdan hiç çıkmadı. Geçen yıl, siyah güllerin bu topraklarda zaten yetiştiğini öğrendim. Evet, Şanlıurfa’nın Halfeti ilçesinde siyah güller yetişiyor.

Siyah Kuğu tanımını duyunca hep siyah güller aklıma gelir. Ancak Siyah Kuğu’nun hikayesi daha derin.


Siyah Kuğu’yu popüler hale getiren. Taleb, kitabını 2007 yılında yayınlıyor. Ancak “Siyah Kuğu” ifadesi M.S. 1. Yüzyılda yaşadığı tahmin edilen Iunius Iuvenalis’e ait. Iuvenalis’in “karada nadir bir kuş, tıpkı siyah bir kuğu gibi” (… rara avis in terhis, nigruque simillima cygno..) tanımlaması bir vecize haline gelmiş. Iuvenalis, olmayan bir kuştan bahsediyor. Olasılıksızlık burada başlıyor… Ve uzun dönem, hiç rastlanmayan olayları tanımlamak için “siyah kuğu” kullanılagelmiş.


Bugün, pek çok parkta siyah kuğu görmek mümkün. Avustralya’nın keşfine kadar eski dünyada siyah kuğu gören yoktu. 1697 yılında, İngiliz Williem de Vlamingh, beş yıl önce kaybolan Amiral Sir James Couper’ı aramak için Batı Avustralya’ya gittiğinde ilk kez siyah kuğu ile karşılaşıyor ve notları arasına kaydediyor.


Benim için Halfeti öncesi Siyah Gül olma ihtimali olmayan bir şeydi, dünya için de Avustralya keşfi öncesi Siyah Kuğu da olma ihtimali olmayan bir durumdu.


Nassim Nicholas Talep, borsacı olması sebebiyle, Siyah Kuğu üzerine “olasılıksız görünenin etkisi”ni bina ettiği bir teori ortaya koyuyor. Kitabı yazdıktan sonra, 2008 krizi yaşanmasıyla, popülerliğini artırıyor ve The Times, son 60 yılın en etkili kitabı olarak kabul ediyor.


Tarihin en etkili pandemisi


Dünya tarihi süreçte pek çok pandemi yaşadı. Son yüzyılda İspanyol Gribi, HIV, Sars, Domuz Gibi, Ebola vs. Bunun yanı sıra 1929 Krizi, 2. Dünya Savaşı, Petrol Krizi, 11 Eylül gibi. Bunların her biri Siyah Kuğu olarak adlandırılabilir. Eski tarihlerdeki Veba, Kolera da bunlara dahil edilebilir.


Görünen o ki Corona Salgını ve COVID 19 Virüsü etkisi tarihte bilinen bütün pandemi ve krizlerden daha büyük boyutlarda kendini hissettirecek. Krizin ekonomik boyutlarına girmek için ancak tahmini olur. Bunun da 87 trilyon dolarlık dünya ekonomik hasılanın yüzde 20’si kadar olabileceği yorumları yapılıyor. Amerika’da bu oran daha fazla olabileceği, Afrika’daki her ekonomik faaliyetin yarısının kaybolacağı şeklinde de tahminlerde bulunuyorlar.


Elimizde kesin veriler olmasa bile, tarihteki benzerlerinde yaşandığı gibi yeni pandemi de ekonomik, sosyolojik, kültürel ve siyasal köklü değişimler bekleniyor. Teknoloji, sağlık, çok uluslu yapılar, sürdürülebilirlik gibi alanlarda her şartta değişimler olacağı konusunda herkes hemfikir durumda.


Corona’dan sonra


Corona Pandemisi eninde sonunda sona erecek. İnsanlar yine bu yeryüzünde yaşamaya devam edecek.


Yaşam en büyük nimet, onsuz hiçbir şeyin anlam ve değeri kalmıyor. Yaşama tutunma, paylaşma, yardımlaşma insanları ne derece değiştireceğini Corona sonrası göreceğiz.

Öncelikle bu bir pandemic etkidir. Ne acıdır ki, sadece devlet yöneticileri değil; BM, Avrupa Birliği, Dünya Sağlık Örgütü, IMF, NATO gibi bütün kurumlar salgına tepki vermede geç kaldılar. Yeni dönemde, en büyük yapısal değişiklik bu yapılarda olacağını tahmin etmek zor olmasa gerektir. En büyük sorgulanan ülke de Amerika olacaktır.

Peki, Amerika’nın yeni stratejisi ne olacak?


Bu yapılar erken ve zamanında tavır almış olsalar bile, yaptırım güçleri hangi ölçüde. gerçekleştirebilirler? Hala küresel sivil havacılık teşkilata IATA uçuş yasaklaması getiremedi. Halbuki, salgının birinci aracı uçaklar olduğu artık biliniyor.


Şu anda dünyanın neredeyse bütün sağlık yapıları olan ilaç firmaları, laboratuvar, üniversite ve enstitüler COVID 19 virüsü için aşı geliştirme yarışında. Daha önceki HIV için geliştirilmiş ilaçların patentlerinde yaşanan durum göz önüne alınırsa, fahiş fiyatlarla ilaç satışlarıyla karşılaşacağız. BM ve Dünya Sağlık Örgütü ilaç patentlerini paylaşma konusunda bağlayıcı kararlar almalıdır. Aksi takdirde, sağlıkta adaletin sağlanması konusunda ikinci bir hataya düşmüş olurlar.


CRISPR teknolojisi yani gen mühendisliği bu süreçte yeni deneyimlerini ve sağlık çözümleri sunabilir. Daha önce etik kaygılar nedeniyle kısıtlamalarla yaklaşılan alan tahminlerin ötesinde uygulama alanı bulacaktır.


Ebola salgını Afrika’da başladığında, tarihte ilk defa teknolojiye başvuruldu. Bulaşı görülen herkesin cep telefon verilerine ulaşıldı. Nereden nereye seyahat etmiş ve kimlerle karşılaşmış. Buna göre tedbir alındı ve Ebola’nın yayılmasının önü alındı. Sanırım Çin, cep telefonu kayıtlarını kendisi kullandı ama bunu dünya otoriteleri ile paylaşmadı. Halbuki Korona öncesi Çin’e 12 bin uluslararası uçuş gerçekleşiyordu. Bulaşıya yakalanmış yüz binlerce insan dünyanın dört bir tarafına bunu yaymaya devam etti.


Kişisel verilerin korunması ne olacak?


Bu süreçte, kişisel veriler korunması bir hak olmasına karşın, yeni dönemde bu alanda hükümetler özellikle cep telefonu ve internete bağlı akıllı cihazlara erişim konusunda daha açık tavır alacaklardır.


Çin’de bu konuda zaten yeterince kişisel veriler takip altında olduğunu görüyoruz. Mesela, Corona ile birlikte bütün cep telefonu kullanıcıları üç renk ile tanımlanıyor. Corona bulaşmış hastalar kırmızı ile gösteriliyor ve sokağa çıkmaları, toplu taşıma araçlarını kullanmaları veya alışveriş yapmaları yasaklanmış durumda.


Hastalığı atlatmış ve 14 günlük karantina süresini yaşamış olanlar yeşil ile kodlanmış durumda. Bunlar günlük rutin işlerini devam ettirebiliyorlar.

14 günlük karantina süresini yaşamamış olanlar sarı ile gösteriliyor. Sarılar sokağa çıkabiliyor, alışveriş yapabiliyor. Ancak yeşil biri ile temas ettiğinde, yeşil olana uyarı gidiyor. Muhatap olduğun kişi sarı, dikkat et.


Bu yazılımın bir benzeri İsrail’de de uygulanıyor. Almanya’da da başlayan uygulamayı Şansölye Angela Merkel de telefonuna yükleyeceğini söyledi. Almanya, bu uygulamayı kişisel verilerin paylaşımı sebebiyle bunu bir zorunlu hale getiremiyor. Yeni dönemin en çok tartışılacak, yaptırımlarından biri bu olacaktır.


24 saat sağlığınızı takip eden yazılımlar


İşin fantastik uygulamaları da olacaktır. Virüsü erken algılayan algoritmalar geliştirilmiş internete bağlı cihazlar, hatta vücuda yerleştirilen çiplerin yaygınlaştığını da görebiliriz.

24 saat kesintisiz sağlık durumunu takip eden teknolojik ürünler çoğu kişinin kuşağına hoş da gelebilir.


Sürdürülebilirlik kavramı, şirketlerin çok önemsedikleri ve şirketlerin karlılığından daha değerli bir uygulama olarak sahiplenmişlerdi. Sudaki ayak izi, karbon emisyonu, çevreye duyarlılık ve sosyal sorumluluk gibi projeler ile itibarlarını yönetmede sürdürülebilirlik önemli bir avantaj sağlıyordu. Ne acıdır ki sürdürülebilirliği bayraklaştırmış bütün yerel ve çok uluslu şirketler Corona Pandemisinde de hazırlıksız yakalandılar.


Düşük karlı, daha sorumlu şirketler


Yeni dönemde, sürdürülebilirlik çerçevesi içine toplumsal sağlık ağırlığını koyacaktır.

Şirketler, sürdürülebilirlik, itibar ve yeni gelişmelere bağlı olarak daha az karlı iş süreçlerine hazır olmalıdır.


Güvenilirlik kavramını çoğu kurum ve kişi sığ bir yaklaşımla ele alıyordu. Güvenilir gıda, güvenilir ulaşım, güvenilir ürün, güvenilir kurumlar yeni dönemin vazgeçilmezleri arasında yer alacaktır.


Turizm neredeyse önümüzdeki üç beş ay sıfıra inmiş durumda. Havayolu şirketleri, oteller, restoranlar gibi yapıların insanların salgın travmasına karşı kendilerini ancak güvenilir yönleriyle sunabilirler.


Gıda tedariki her şeyin başı


Gıda tedariki her şeyin ötesindedir. Hiç bir şart altında gıda tedarikinin kesilmesi düşünülemez. Sokağa çıkma yasağı da olsa, tarlalar sürülecek, tohumlar ekilecek, hasat yapılacak, paketlenecek ve insanlara ulaştırılacak.


Çin’de 300 bin arıcı var. Bunların önemli bir kısmı baharın ilk günlerinde kovanlarını bahçelere, tarlalara götüremediler. Arıların kovanlarından çıkamaması sadece 300 bin arıcıyı mağdur etmez. Bütün bağ ve bahçelerdeki çiçeklerin tozlaşmasına mani olmuş olur. Bu da meyve vermenin, verimliliğin büyük oranda düşmesi demektir.


Türkiye’de de bazı arıcılar maalesef çıkamadılar. Arıların varlığı, sadece bal verimi ile ilgili değildir.


Gıda olmazsa sağlık olmaz, yaşam olmaz…


Rusya Federasyonu, Kazakistan, Ermenistan, Belarus ve Kırgızistan’ın oluşturduğu Avrasya Ekonomik Birliği, koronavirüs (Covid-19) önlemleri kapsamında çok sayıda tarım ürününün ihracatını 30 Haziran’a kadar yasakladı. (https://docs.eaeunion.org/en-us)

Birliğin organlarından Avrasya Ekonomik Konseyi’nin 31 Mart 2020'de yapılan toplantısında un (Rusya hariç), soğan, sarımsak, pancar, çavdar, pirinç, karabuğday, darı, tahıllardan elde edilen ezme ve kepekli karışımlar, karabuğday yan ürünleri, karabuğdaydan hazırlanan gıdalar, ezilmiş ve ezilmemiş soya fasulyesi ve ayçiçeği çekirdeği ihracatının 10 Nisan’dan (Rusya 12 Nisan) itibaren 30 Haziran’a kadar yasaklanması kararlaştırıldı.


Benzeri bir kararı son hafta içinde Ukrayna da aldı.


Türkiye olarak, yukarıda bahsi geçen ülkelerden, ağırlıklı olarak Buğday, mısır, soya, ay çekirdeği ve yem olarak kullanılmak üzere çeşitli tarım ürünlerin küspeleri ithal edilmektedir. Başta Rusya’nın kapanması Türkiye’deki mamul üretimin ve bağlı ihracatın azalması, hatta durması işten bile değildir.


En yakın hasat Arjantin’de olup Türkiye’ye ulaşmasının Haziran sonunu bulacağı ifade edilmektedir. İvedi olarak Rusya ve diğer ülkelerden Türkiye’ye yönelik özel kota çıkarılması için ivedi görüşme yapılması bu sürecin daha az sancılı atlatılmasını sağlayacaktır. Bu sürecin atlatılması her ne kadar önemli gözükse de, artık her şey akışında giderken, girdi tedarik eylem stratejisini tarım ürünlerine uygulayarak hızlıca yolumuza devam etmeliyiz!


Gıda güvenliği ve dikey tarım


Son yıllarda çok konuşulan dikey tarım, yeni dönemin vazgeçilmez tarım uygulamalarından biri olacaktır. Dikey Tarım, bilinmeyen bir şey değil. Yarış atı sahipleri, taze çimlenmiş buğday ve arpa tedariki için Hipodrom ve tavlada bir bölüm kullanılırdı.

Bir zamanların otomobil başkenti olan Detroid’te terkedilmiş yüzlerce otomobil üretim veya otomobil yan sanayi binası var. Bu hayalet binalar, artık dikey tarım için kullanılıyor. Özellikle taze sebze için dikey tarım alanları büyük fayda sağlıyor.


Dev metropoller artmaya, şehirleşme yoğunlaşmaya devam ediyor. 2050 yılında dünya nüfusunun yüzde 70’e yakını şehirlerde yaşayacak. Ve küresel olarak üretilen bütün yiyeceklerin üçte biri yani 1.6 milyar tona denk gelen miktarı tarladan markete yolculuğunda bozuluyor veya buzdolabı ve raflarda tüketim tarihini geçiriyor.


Unutmayalım ki Türkiye’de de benzer bir durum var ve sebzelerin tarladan sofraya gelinceye kadar kaybedilme oranı yüzde 45 civarındadır. Marul gibi bazı sebzelerde bu oran yüzde 80’dir. Halbuki hemen yanı başımızda olan bu üretim tekniği ile hem sudan, hem lojistikten hem de başta pestisit, kimyasal gübre gibi risklerden kurtulmuş şekilde güvenilir olma özelliğinden faydalanabiliriz. Şu an için enerji büyük girdi olarak görünse de, yeni led aydınlatmalar ile sorunun çözümü vardır. Umarım belediyeler ve kamu kurumları konuya sahip çıkarak alternatif bir çözüm sunmuş olurlar.


Yeni nesil şehirleşme


Şehirleşme deyince, bisiklet, scooter gibi mikromobilite tarzı veya otonom yeni nesil ulaşım yapısı önümüzdeki dönemde ivme kazanacaktır.


İnternet üzerinden eğitim, e-ticaret, sağlıklı ürünler, bağışıklık sistemini güçlendiren diyetler gibi pek çok yeni alışkanlıklarımız yanı sıra paylaşım ekonomisinde yeni uygulamalar görmek kimseyi şaşırtmasın. Bu konuda çok örnek verilebilir. Her birinin. en önemli özelliği interaktif olmasıdır.


“Evden Çalışma” alanında farklı algoritmalara sahip yeni yazılımlar ortaya çıkacak. Zoom benzeri görüntülü konferans uygulamaları neredeyse sıçrama yaptı. Zoom‘ un piyasa değerinin 40 milyar dolara çıktığı yazıldı. Ancak evden çalışma konusunda çıktılara dayalı, iş süreçlerini takip edip, değerlendiren yazılımlar da iş hayatının bir parçası olacaktır.

Çoğu kişi yeni dönemde siyasi yapıları daha katılımcı, daha demokrat, daha uzlaşıcı olacağına dair yorumlar yapıyor. İktidarlar yetkilerini kolay paylaşmaz. Bu salgınla birlikte sağladıkları otoriter yapılarını daha da katılaştıracakları şeklinde düşünüyorum. Çin mi demokrat olacak, Trump mı uzlaşma yoluna gidecek, Avrupa mı kurallarından taviz verecek?


Yeni bir küreselleşme modeli


Şimdilik yeni nesil bir küreselleşme sürecine gireceğimiz kesindir. Ancak özellikleri topyekün insanlığın tepki boyutuna bağlı olacak.


2. Dünya Savaşı sonrası bütün dünya liderleri otoriter yapılarını korudular. Ancak savaş sırasında ve sonrasında doğan çocuklar 20 yıl sonra Çiçek Çocukları olarak ortaya çıktılar. İşte o Çiçek Çocukları bir 20 yıl sonra yani 80’li yıllarda Berlin Duvarını yıktılar.


Corona öncesi, 1.3 milyar kişi turizm amaçlı dünyayı dolaşıyordu. Bir de bunun içi turizm rakamları var. Yeni dönemde turizmin nasıl tepki vereceği ve sektör oyuncularının kendilerini nasıl konuşlandıracağı ciddi bir beyin fırtınası alanıdır. Yeni işlere yeni oyunculara hazır olun.


2050 insan kaynakları tahminlerinde söylenen, bugünkü mesleklerin yüzde 70’inin değişimesi ihtimali Corona ile öne alındığı ve dönüşüm ivmesi katlandığını kayda alalım.

Bugünlerin yani ev hapsinde yaşadığımız mağduriyet, iş ve gelir yokluğu, paylaşım ve yardımlaşma gibi alışkanlıklarımızın siyasi hayatımıza etkisi en az 10 yıl sonra yansıyacaktır.


Benim çocuk ufkumda siyah gülün varlığı neyse, dünya için siyah kuğunun varlığı da aynı gizemini korumaya devam ediyor. Her siyah kuğu bir öncekinden daha “olasılıksız” olacak ama yaşandığında dünyayı değiştirecek.


Zuhal Mansfield

KAGİDER Üyesi

Galeri



KAGİDER

Türkiye Kadın Girişimciler Derneği

Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER), girişimcilik yoluyla kadının güçlenmesini hedefleyen bir sivil toplum kuruluşudur. Kadının sadece ekonomik olarak değil politik ve sosyal olarak da güçlenmesini hedefler. KAGİDER kadın girişimciliğini, kadınların eşitsiz ve dışlanan toplumsal konumlarının değişmesi ve bu sayede ekonomik güçlenme ile kadın güçlenmesini sağlayacağı için destekler. Kadın girişimcilerin sağlayacağı faydalar, kadınların güçlenmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına katkı verecektir.