Sağlık Bakanlığı COVID-19 Bilgilendirme Platformu’nda yayınlanan verilere göre ülkemizde 2 yıldır COVID-19’dan kimsenin vefat etmediği 1 gün bile olmamış. 27 Haziran-03 Temmuz 2022 arası yani Kurban Bayramı’ndan bir önceki hafta 57.113 kişi ile bir önceki haftaya göre vaka sayısında %50 artış kaydedilmiş. Dünya Sağlık Örgütü’nün haftalık epidemiyolojik güncelleme sayfasında verdiği bilgiye göre de vaka sayıları 4 haftadır sürekli artmakta. Aynı tarih aralığında çoğunluğu Doğu Akdeniz bölgesinde, Fransa ve İtalya’dan olmak üzere 4.6 milyon vaka rapor edilmiş, 8100 kişi hayatını kaybetmiş. Rapor edilen rakamların ülkelerin özellikle değişen test stratejisi ve aşılı sayısına bağlı olduğunu da dikkate alırsak COVID-19 pek bitmiş gibi görünmüyor.
Muhtemelen hayatını kaybeden 6 milyon kişi dışında elbette kimse 2020 ve 2021 yıllarını yeniden yaşamak istemiyor. Ne yazık ki insanlar hayatını, sevdiğini, eşini, işini, yaşama sevincini kaybetti. Şirketler battı, ülke ekonomileri sarsıldı, tedarik zincirleri yıllarca kendine gelemeyecek, gençler 2 yıl eğitim kalitelerinden feragat etti, doğurgan yaşlarında olan kadınlar önemli yıllarını kaybetti, büyüklere aylarca ziyarete gidilemedi, demansa geçenler oldu, bu arada torunlar büyüdü.. sağlık sistemleri yılların birikimlerini harcadı hastaları tedavi etmeye çalışırken bir sürü doktor, hemşire, sağlıkçı hayatını kaybetti. Tüm Dünya için çok ama çok zor bir dönem oldu salgın dönemi. Fakat azımsanmayacak sayıda bir güruh var ki bana bir daha kimse maske taktıramaz deyip aynı kafadan olanlarla ürettikleri inanılmaz komplo teorileriyle uçuyor da uçuyor.
Sosyal medyada aman dikkat diyen tıp doktorları, bilim insanları bu kesim tarafından “büyük oyun”un parçası olmakla suçlanıp topa tutuluyor ve halkın bu uzmanlara olan güvenini sarsıp hem kendilerine, hem etraflarındakilere, hem de ülkeye zarar vermeye devam ediliyor. Komplo teorilerinin psikoloji ve sosyolojide yeri var, insanların bu garip hikayeleri anlayamadıkları şeylerle başa çıkmak için, kontrollerini kaybetmediklerini düşünüp kendilerini iyi hissetmeleri için ürettikleri biliniyor. Salgının nasıl çıktığı nasıl kontrol altına alınacağı, iklim krizinin nelere mal olacağı, toplumsal fayda için bireysel feragatlerin, alınması gereken tedbirlerin anlaşılamaması ya da anlamak istenmemesi.. ve bu nedenle olayların saptırılması olarak açıklanıyor.
Mesela Bill ve Melinda Gates Vakfı tarafından fonlanan bir istatistik projesine girdi sağlayan hızlı test uygulamasının insanlara çip takacaklar diye yayılması.. çipin aşı marifetiyle deri altına yerleştirilmesinin mantıklı (!) açıklaması da oyunun büyük olduğu ve bu yolla hepimizin kısırlaştırılıp Türk soyunun yok edileceği görüşü. Böyle bir plan varsa yazık olur bu beyinlere umarım yoktur. Virüsün 5G ile yayılması ise trafik sorunumuzun da ortadan kalkacağı, Atılgan’a ışınlanma teknolojisini geliştirdiğimiz vakit konuşabileceğimiz tatlı konu, zaten de son günlerde pek popüler; 5G’de kafalar karışık.. COVID-19 aşısının telekomünikasyon kuleleri yoluyla insanlarda manyetik alan oluşturma endişesi de var.. zaten metal kaşıkları kola yaklaştırınca yapışıp öyle duruyorlar deneyin bakın, yapışmazsa size vurulan aşının tarihi geçmiş olabilir – bu da Batı’nın bize her zamanki kazığı biliyorsunuz iyisini kendileri yer bayatını bize yollarlar.. Ayrıca hiç günahımız yokken Amerika ile Çin’in güç savaşının ortasında kaldık Virüsü CIA’in Çin’i alt etmek için biyosilah olarak ürettiğini duymuşsunuzdur.. ve diğer kötü ve yanlış bilgi kirlilikleri.. Hayır RNA aşıları DNA’mızı değiştirmez, kimse de soyumuzu tüketmeye filan çalışmıyor. Şahin, Türeci, Kariko ve diğer yıllardır RNA aşıları üzerinde çalışan bilim insanlarına sonsuza dek minnettarız. Ayrıca bizi enfekte eden virüsler kışın soğuğunda ya da yazın sıcağında ölmezler. Yaşayıp çoğalabilmeleri için canlıdan canlıya geçtiklerinden ve bizim de vücut sıcaklığımızın fazla değişmeyip dengede kalmasını sağlayan homeostasis dediğimiz müthiş bir mekanizmamız olduğundan özellikle sıcaklık durumları stabil sayılır. Maalesef virüsün vücudumuza girmesini engelleyecek tedbirler almaktan ya da girerse onlarla savaşacak bağışıklık sistemini hazır etmekten başka çaremiz yok.
COVID-19 hastalığına neden olan SARS-CoV-2 virüsü evrimini tamamlamadı. Omikron varyantında görülmemiş çeşitlilikte mutasyonlar var. Bu çeşitliliğin bu kadar fazla olması nedeniyle tek bir türde oluşmadığı düşünülüyor. Bilindiği üzere virüs hücrelere girme kapısı olarak ACE reseptörünü kullanıyor. Omikron varyantının insanın yanısıra Spayk proteinindeki mutasyonlarla tavuk, hindi ve farenin ACE reseptörüne de bağlanabiliyor. Hatta Danimarka’da telef edilen minkleri de duyduk. Spayk’daki mutasyonlarıyla virüs, daha fazla canlıda yaşama imkanı buluyor, daha hızlı yayılıyor, yaşadıkça da kendisini tehdit eden faktörlere karşı kendini değiştiriyor ve geliştiriyor. Mart’ta BA.2 alt tipi dominant iken Mayıs ve Haziran’da dizilenen varyantların çoğunun BA.4 ve BA.5 olduğunu anlıyoruz. Nasıl değişecek neye evrilecek bilmiyoruz, Omikron’dan devam etmek zorunda olmadığını, bir yerlerde sessiz sedasız yaşamaya devam eden ve çok hasta eden Delta veya bambaşka bir varyantın da tekrar ortaya çıkma ihtimali olduğunu biliyoruz. İyi tarafı, moleküler biyologlar şimdiye dek olmadığı kadar donanımlı, gelişmiş teknolojinin de yardımıyla biyoinformatik ve tıp uzmanları bir arada çalışarak farklı semptomlar görülen hastalardan virüs hızla izole edilip dizilenebiliyor, analiz edilip yorumlanıyor ve tüm dünyada paylaşılıp takip ediliyor.
Varyantlar tabii sahadaki tüm uzmanları zorluyor. Varyantına göre hastalarda görülen farklı durumların tedavisi, ilaçların etkililiğinin değerlendirilmesi, tanı amacıyla kullanılan gerek PCR gerek hızlı antijen testlerinin varyantları da yakalayabilmesi, testlerin sıkı validasyon kriterlerini karşılayarak yanlış negatiflerin önüne geçilmesi, mevcut aşıların varyantlara da karşı etkili olacak antikorları üretecek şekilde geliştirilmesi gibi çalışmalar için tüm ilgili kurumlara kaynak ayırılmaya devam edilmesi gerekiyor.
Geriyi görebildiğimiz kadarıyla geçmişte 5-10 yıl aralıklarla hep bir tür salgın olmuş, belli ki olmaya devam edecek ve ne tür illetler bizi bulacak bilmiyoruz, ancak henüz bitmemiş aramızdan ayrılmamış milyonlarca insanın ölümüne neden olmuş bir virüsü yok sayıp tedbir almazsak önceki döneme dönmenin işten bile olmadığını biliyoruz, üstelik dünyamız bu kadar zayıf düşmüşken... O nedenle lütfen komplo teorilerini bir kenara bırakalım. Doğanın gerçeği ve gereği tüm canlılar hayatta kalmaya çalışır, biz de virüsten korunmak, hayatta kalabilmek ve yeniden güçlenmek için aşı, maske, mesafe, hijyen, gerekeni yapmaya bakalım. Sağlık Bakanlığı hatırlatma dozu için randevu sistemini bugün açtı, yaşınıza, durumunuza göre doktor tavsiyelerini takip edin. İnanmak istemesek de pandemi maalesef bitmedi.
Sağlıklı günler dileklerimle.
Pınar Akalın
KAGİDER Üyesi
Moleküler Biyolog
Girişimci
KAGİDER Üyesi