Uzun yıllardır birey ve kurum beslenmesi üzerinde çalışıyorum. Son yıllarda odağımda gezegeni beslemek var. Çünkü toprak hasta, hava hasta, denizler hasta. Bütün bunları iyileştirmeden bir bireyin sağlıklı beslenmesi neredeyse imkansız.
Gezegene iyi bakamadığımız gibi aslında kendimize de iyi bakamıyoruz. Dünyada her gün 821 milyondan fazla insan başını yastığa aç olarak koyuyor. Buna karşın dünyada 1.3 milyar fazla kilolu ve obez birey var. Dünyada israf edilen gıdanın miktarı yıllık yaklaşık 1,3 milyar ton. Üretilen toplam gıdanın üçte biri sofraya ulaşmıyor. Tablo bu kadar vahimken, bu konuda konuşmam gerektiğini, bunun hem mesleki hem de insani sorumluluğum olduğunu hissediyorum ve bu yüzden uzun süredir sürdürülebilirlik ve gezegeni koruma adına mücadele veriyorum.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)’nün 2011’de kurduğu "Gıda Kaybı ve İsrafının Azaltılması İçin Gıdanı Koru (Save Food) Küresel İnisiyatifi"nin bölgesel devamı olan ve benim de proje destekçisi olduğum "Sıfır Atık Sıfır Açlık: Gıda Kayıpları ve İsrafını Azaltmak İçin Destek Projesi"nin ardından, 2020 Mayıs ayında lansmanınını gerçekleştirdiğimiz, FAO’nun ve Tarım Orman Bakanlığı’nın Gıdanı Koru, Sofrana Sahip Çık kampanyası da bu noktada çok önemli..
Gıdanı koru sofrana sahip çık” ilkesi konusunda hepimize düşen görevler var. Bireysel olarak hepimiz gıdamıza, soframıza, suyumuza, gezegenimize sahip çıkabiliriz. FAO’nun gıda israfını azaltmak için 9 önemli ipucunu sizlerle de paylaşmak istiyorum:
1- Daha küçük porsiyonlar isteyin
Yemeğe başlarken tabağınıza tüketebileceğinizden daha fazla porsiyonda besin almadığınızdan emin olun.
2- Arta kalanı değerlendirin
Kalan yemekleri çöpe atmak yerine onları ertesi gün yemek yaparken malzeme olarak kullanın.
3- Akıllı alışveriş edin
Fazla alışverişten kaçınmak için önceden alışveriş listesi yapın ve alışverişe aç karnına gitmemeye özen gösterin.
4- Mükemmel görünmeyen sebze ve meyvelere de
Sebzeleri, meyveleri güzel veya çirkin diye ayırmayın, gıda israfı yapmamak için tüketilebilir olan sebze ve meyveleri de satın alın.
5- Buzdolabı sıcaklığını kontrol edin
Gıdalarınızın daha uzun süre taze olarak buzdolabında uygun şekilde saklanıp muhafaza edildiğinden emin olmak için buzdolabını doğru dereceye getirin (1 ve 5 derece arası). Buzdolabını çok fazla doldurmayın.
6- Mutfakta “İlk giren ilk çıkar” kuralını uygulayın
Alışverişten döndüğünüzde buzdolabı ve dolaplardaki besinlerin yerlerini değiştirin. Daha önce aldığınız besinlerin dayanma süresi daha az olduğu için önce onları tüketmeye özen gösterin.
7- Etiket okumayı öğrenin
Besinlerin üzerindeki son tüketim tarihi, tavsiye edilen tüketim tarihi gibi tarihleri anlayın. Son kullanma tarihi geçen bir besinin tüketilmesi güvenli değilken, tavsiye edilen tüketim tarihi geçen bir besini eğer hâlâ eski özelliklerini taşıyorsa tüketebilirsiniz.
8- Atıkları gübreye dönüştürün
Tüketilmeyecek olan atıkları değerlendirin, kompost yapmayı deneyin.
9- Gıdanızı paylaşın
Paylaşmak önemsemektir; ihtiyacınızdan fazla olanı, ihtiyacı olanlarla paylaşın. Bu konuda gıda bankacılığından faydalanabilirsiniz.
İKLİM KRİZİ KAPIDA
‘’İklim krizi” söylemini eminim son zamanlarda çok daha sık duymuşsunuzdur. Çünkü iklim değişikliği günümüzde önemli bir küresel çevresel tehdit haline gelmiş durumda. Gıdaya ulaşım da bu yüzden zorlaşabiliyor, örneğin; sıcaklık artışı, yağış düzensizlikleri, hava olayları, mahsul zararları, salgın hastalıklar ve su sıkıntısı tarımsal verimliliğin azalmasına neden olabiliyor.Bu nedenle iklim değişikliğinin besin güvenliğine getirdiği risklerin farkında olmak çok önemli.
İşte tam burada sürdürülebilir kalkınma hedefleri önem kazanıyor. Dünyada gerçekleşen ölümlerin %23’ü hava ve su kirliliği, iklim değişikliği gibi çevresel etkenler nedeniyle gerçekleştiğini biliyor musunuz?
Dünya Sağlık Örgütü’nün önümüzdeki yıllar için, bu ölümlere karşı hava kalitesinin iyileştirilmesinden toksik atıkların yönetimine birçok çevresel etkeni kapsayan planları var.
Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (WMO) yayınladığı yeni raporda, 2020-2024 yılları arasında yıllık ortalama küresel sıcaklığının sanayi öncesine göre 1,5⁰C’nin üstüne çıkma ihtimalinin %20 olduğu tahmin ediliyor. Son beş yıl ise, bu zamana kadar kayıtlara geçen en sıcak beş yıl olmuş durumda.
Peki iklim değişikliği ile ilgili endişe ne zaman başladı? Burada karbon ayak izimizden bahsetmek şart.
Karbon ayak izini, doğrudan veya dolaylı olarak insan faaliyetinden kaynaklanan,biriken toplam CO2 emisyon miktarının bir ölçüsü olarak düşünebilirsiniz. Bu terim beslenmeyle de yakından ilişkili...
BESLENME ALIŞKANLIKLARINIZ KARBON AYAK İZİ VE SU AYAK İZİNİ NASIL ETKİLİYOR?
KARBON AYAK İZİ
Sürdürülebilir beslenme FAO tarafından doğal, beslenme açısından yeterli, ekonomik, çevreye zarar vermeyen, güvenilir ve kültürel olarak kabul edilebilir hem şimdiki hem de gelecek nesilleri koruyan beslenme şekli olarak tanımlanıyor.
Çalışmalar, Akdeniz tipi beslenmenin, tipik Batı diyetinden daha doğal ve çevreyi daha koruyucu olduğunu gösteriyor, bitki bazlı beslenmenin hayvansal kaynaklı gıdalar içeren diyetlerden daha çevre dostu olduğunun da altını çizmek gerek Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre ülkemizde kişi başına sera gazı emisyonu (ton CO2 eşdeğeri) ise 1990 yılında 3.42, 2000 yılında 4.64, 2012 yılında ise 5.85’e yükselmiş durumda.
SU AYAK İZİ
Karbon ayak izi kadar su ayak izimiz de önemli. Su ayak izi (WF), bir üreticinin veya tüketicinin doğrudan ve dolaylı su kullanımını gösteren, tatlı su kullanımının bir göstergesi.Bir besinin soframıza gelmesi için harcanan su miktarı olarak da düşünebilirsiniz.
Çöpe giden her besin aynı zamanda su israfı anlamına da geliyor ve ne yazık ki gezegenin temiz su kaynakları tükeniyor. 1 bardak süt 1000 litre su, 1 elma 85-90 litre su demek. Düşünebiliyor musunuz?
İnsanlığın su ayak izinin yaklaşık% 4'ünün evde su kullanımı ile ilgili olduğunu da unutmayın. Yapılan çalışmalar herhangi bir hayvansal ürünün su ayak izinin, eşdeğer besin değerine sahip seçilmiş bir besinin su ayak izinden daha büyük olduğunu gösteriyor.
Hayvansal ürünlerin ortalama günlük bölümünün kırmızı et,kümes hayvanları, balık, yumurta ve süt ürünlerinin karışımı olduğunu varsayıldığında, kcal başına hayvansal ürünün ortalama olarak 2.5 L su gerektirdiği tahmin ediliyor. Öte yandan, bitkisel kaynaklı ürünler ise kcal başına yaklaşık 0.5 L su gerektiriyor(tahıl, bakliyat, kök, meyve ve sebzeler).
Dünya Çapında et üretimi 20. Yüzyılın ilk yarısında yaklaşık 5 kart artmış ve kişi başı tüketilen miktar neredeyse 2 kat fazla. 1kg tahıl için 1,5 ton ama 1 kg et için 15 ton temiz su kaynağına ihtiyaç olduğu düşünülünce bu su ayak izi için endişelenmemiz gerektiğine işaret ediyor.
GEZEGENE KULAK VERİN
Karbon ve su ayak izi sürdürülebilirlik kavramı için hayati önem taşıyor. Çünkü sağlıklı bir ekosisteminiz yoksa iyi bir ekonominiz ve sağlıklı bir yaşamınız da yoktur..Bu nedenle bu 2 kavrama dikkat etmeli, farkındalık kazanmalı ve gezegeni besleme düşüncesiyle hareket edilmeli..Unutmayın, GEZEGEN B YOK!!!
KARBON VE SU AYAK İZİNİ AZALTMAK MÜMKÜN
Bireysel faaliyetlerin “ayak izimizin” yaklaşık% 45'ine katkıda bulunduğu tahmin ediliyor.
İnsanın doğal kaynakları tüketme hızı, maalesef doğanın kendini yenileme hızının %50 üzerine geçmiş durumda.
Ne mi yapmalı?
“Gezegen beslenmesi” diyebileceğimiz en uygun diyet örneği bizim çok iyi bildiğimiz Akdeniz tipi beslenme. Eğer biz sebze - meyve tüketimimizi iki katına çıkarır ve hayvansal proteini azaltırsak aslında karbon ayak izi açısından da sera gazı salınımı açısından da dünyaya bir iyilik yapmış oluyoruz. Besin seçimlerinizde de beslenme alışkanlıklarınızda yapacağınız tercihler de gezegenin iyiliği, çevreyi - doğayı korumak adına bir adım atabilirsiniz.
KAYNAKÇA
Türkiye Kadın Girişimciler Derneği
Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER), girişimcilik yoluyla kadının güçlenmesini hedefleyen bir sivil toplum kuruluşudur. Kadının sadece ekonomik olarak değil politik ve sosyal olarak da güçlenmesini hedefler. KAGİDER kadın girişimciliğini, kadınların eşitsiz ve dışlanan toplumsal konumlarının değişmesi ve bu sayede ekonomik güçlenme ile kadın güçlenmesini sağlayacağı için destekler. Kadın girişimcilerin sağlayacağı faydalar, kadınların güçlenmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına katkı verecektir.