KAGİDER Başkanı Emine Erdem Yazdı: İstanbul Sözleşmesi nedir, ne değildir?

KAGİDER | 2 yıl önce | 3 dakikalık okuma

Asıl adı “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” olan “İstanbul Sözleşmesi”, adını Avrupa Konseyi tarafından 11 Mayıs 2011’de pek çok AB üyesi ülkenin katılımıyla İstanbul’da imzalanmasından alır. Türkiye’nin müzakere ve imza sürecinde ev sahibi ülke konumunda olması ve ilk imzayı atması bize uluslararası anlamda büyük bir prestij kazandırmıştır.

“Toplumsal cinsiyet eşitliği” tanımına yer veren ilk uluslararası metin olan “İstanbul Sözleşmesi”, katılımcı devletler için, toplumsal cinsiyet eşitliğini hayata geçirme yönündeki en somut adımdır.


“İstanbul Sözleşmesi”, kız çocuklarının ve kadınların, dünya üzerinde “kadın olarak” var oldukları için şiddet ve ayrımcılığa orantısız derecede maruz kaldığını söyler. Devletleri şiddete maruz kalan bu kırılgan kesimleri korumakla görevlendirir ve kadın haklarının insan hakları olduğunu hatırlatır.


Sözleşme sadece kadınlar için geçerli olmayıp, toplumun tüm kesimlerini kapsar. Toplum içinde ayrımcılığa ve şiddete maruz kalan herkes için uygulanır. Ancak, toplumda yaşanan ayrımcılık ve şiddet vakalarından kadınların orantısız derecede etkilendiği de belirtilir. Sözleşme bu konunun kökenine iner. Kadına uygulanan şiddetin tarihsel, geleneksel ve toplumsal güç ilişkileriyle bağlantılı olduğunu savunur. Kadınları daha aşağıda gören köhne yargılarla hukuki zeminde de mücadele etmemizi sağlar.


“İstanbul Sözleşmesi” hem “özel alan” diye nitelendirebileceğimiz ev içinde, aile arasında; hem de “kamusal alan” olarak tanımlayabileceğimiz sokaklarda yahut işyerlerinde karşılaştığımız ayrımcılığın ve şiddet türlerinin ayrıntılı tanımına yer veren güçlü bir hukuki metindir. Sözleşme boyunca ısrarla üzerinde durulan konu, şiddetin toplumsal bir mesele olduğudur.


Sözleşmenin her bir maddesi, kadınlar tarafından müzakere edilerek yazılmış olup, kadınların çeşitli şiddet biçimlerinden korunmaları ya da maruz kaldıkları şiddeti en az zararla atlatmaları içindir.


Sözleşme, dünyada büyüyen kadın hareketinin hem talebi hem kazanımıdır.


Sözleşme’nin feshedilmesi tartışmalarının sürdüğü bu günlerde ileri sürülen iddialardan ilki, “aile bütünlüğüne zarar verdiği” yönünde. Bu noktada Sözleşme yazarlarından Prof. Dr. Feride Acar’ın belirttiği gibi, sözleşmenin amacı aile yaşamını veya aile yapılarını düzenlemek değil, nereden geldiğine bakılmaksızın şiddeti önlemektir. Sözleşme boyunca “aile”nin bir tanımı yapılmaz, belirli bir aile tipi veya ortamı da dikte edilmez. Ayrıca, aile bütünlüğünü bozduğu yönündeki söylemler, başka ülkeler önünde Türkiye’deki aile yapısının temelinin şiddet olduğu yönünde bir algıya da sebep olabilir.

Sözleşme’nin aynı evde yaşayan ve aralarında evlilik bağı bulunmayan partnerleri ve cinsel yönelim ayırt etmeden tüm mağdurları kapsıyor oluşu, toplumu bu tarz ilişki kurma biçimlerine özendirmekten ziyade; şiddetin önlenmesi için devletlere daha geniş sorumluluklar vermek amacını gütmektedir. Cinsel yönelimi ve kendisi için benimsediği cinsel kimlik ne olursa olsun herkes, başta şiddete karşı korunma olmak üzere eşit insan haklarına sahiptir.


Bu ifadeler, tüm şiddet mağdurlarını kapsamak ve korumak için düşünülmüş Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde de yer alan, çağımızın gereklerine uygun birer ibare olarak değerlendirilmeyi hak eder.


Sözleşme boyunca geçen “kadınlar” ifadesine 18 yaşını doldurmamış kız çocuklar da dahil edilir. Böylece aile içi şiddet, cinsel taciz, tecavüz, zorla evlendirme ve sözde “namus” cinayetlerinden kadınların ve kız çocuklarının korunması için, devletlerin taraf olduğu bir yaşama hakkı güvencesidir.


Sözleşmeyi kabul eden hükümetler kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddete karşı sıfır tolerans ilkesini benimseyecek şekilde yasalarını değiştirmek, pratikte uygulanabilir tedbirler getirmek ve bunun için kaynak ayırmakla ‘yükümlü’ kılınır. Böylece devletler için şiddeti önlemek bir niyet konusu olmaktan çıkar ve yasal bağlayıcılığı olan bir metin haline gelir.


Türkiye’nin 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” da İstanbul Sözleşmesi’ne uyum için düzenlenmiştir. 6284 sayılı kanunun uygulanması konusunda Türkiye’deki kadınların ısrarı ve kararlılığı karşılıksız bırakılamaz.

Sözleşme’de kadına yönelik şiddetin ve aile içi şiddetin artık özel bir konu olarak ele alınamayacağı ve devletlerin kapsamlı ve birbiriyle bütünleştirilmiş politikalarla şiddeti önleme, mağdurları koruma ve failleri cezalandırma yükümlülüğü bulunduğu açık bir biçimde dile getirilir.


Kadına şiddet, asla evlere sığdırılabilecek ya da aile arasında kalabilecek tekil ve münferit bir sorun değildir. Şiddet, köklü bir toplumsal sorundur. Bunun önüne geçmek için yazılmış, kadınların eseri olan “İstanbul Sözleşmesi”’nin uygulanması hepimiz için tek doğru seçenektir.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ TOPLUMU YAŞATIR!

Galeri



KAGİDER

Türkiye Kadın Girişimciler Derneği

Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER), girişimcilik yoluyla kadının güçlenmesini hedefleyen bir sivil toplum kuruluşudur. Kadının sadece ekonomik olarak değil politik ve sosyal olarak da güçlenmesini hedefler. KAGİDER kadın girişimciliğini, kadınların eşitsiz ve dışlanan toplumsal konumlarının değişmesi ve bu sayede ekonomik güçlenme ile kadın güçlenmesini sağlayacağı için destekler. Kadın girişimcilerin sağlayacağı faydalar, kadınların güçlenmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına katkı verecektir.