KÜRESEL KRİZDE TÜRKİYE KAZANAN OLABİLİR Mİ ? KAGİDER’in 30 Ekim’deki aylık kahvaltı toplantısı konuğu Türkiye Bankalar Birliği Başkanı ve Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince idi. Üyeler ve misafirlerin yanı sıra medyadan katılımının da yoğun olduğu toplantıda “Küresel Kriz Işığında Bankacılığın Geleceği ve Türkiye’nin Krizden Nasıl Etkileneceği” konusu ele alındı. Gündemin her gün ve her saat değiştiği bir ortamda “krize” sadece bankacı olarak doktrinel yaklaşımlarla değil, 30 yıllık piyasa pratiğinden bakış açısıyla yaklaşacağını vurgulayarak konuşmasına başlayan Özince, krizi uluslararası ve ulusal bazda ayrı ayrı ele aldı. Finans dünyasında ve menkul kıymetlerin değerlendirilmesinde bilançolarda yapılan hataların neden olduğu uluslararası krizin çok önceden, Lehman Brothers’dan önce 2007 yılı ortalarında mortgage krizi ile başladığını belirten Özince, krizin temel nedeninin en temel prensip olan aktif-pasif (T) dengesinin göz ardı edilmesi olduğunu vurguladı. IMF toplantılarında çok önceden görülen bu dengesizliklerin, finansman daralmaları ve maliyet artışlarına yol açacağının gündeme geldiğini ve Türkiye’nin en büyük sermayesine sahip şirketleri arasında olan İş Bankası’nın risk azaltmaya yönelik olarak krize hazırlandıklarını ve kredi kartları, konut kredileri gibi kategorilerde 3., 4. Banka konumuna bilinçli olarak gerilediklerini vurguladı. Uluslararası Finans sisteminde, uluslararası sermayenin ülkeler tarafından kullanış şeklinin de önemli olduğunu vurgulayan Özince, sanal tarzda büyüyen Hedge Fon ve Türev ürünlerin sanal tarzda büyümesinin siyaseten desteklendiğini belirterek, 5 büyük İngiliz Bankasının ülke GSMH’ının 3 katına ulaşması örneğini verdi. Son krizin ABD dış ticaret açığının kapatılması ile ilgili siyasi ve ekonomik tercihlerden de etkilendiğinin altını çizdi. ABD’nin her durumda derin sermaye piyasasına sahip olması sonucu, finans kriz tsunamisinin sığ piyasalara etkisinin azaltılması gerekliliğinin önemine değinen Özince, herşeyden önce ülkelerin GSMH ve dış borç dengelerine önem vermeleri gereğini vurgulayarak, siyaset ve ekonominin iç içe olduğunu herkesin, her kesimin bilmesi gerektiğine dikkat çekti. Ulusal açıdan bakınca krizin etkisinin tüm şartlar değişirken, yapacaklarımız ve yapmaya devam edeceklerimizle sürekli değişen bir ortamın sözkonusu olduğunu vurgulayan Özince’ye göre Türkiye’de bankacılık sektöründe yük ağır değil. 2001 yılından çok farklı olarak sermaye-aktif dengesi açısından risk yok ve çok güçlü sermaye var. Türkiye’deki yabancı bankaların da çok güçlü olduğunu vurgulayan Özince, bazıları kendi ülkelerinde sıkıntı yaşasa bile konvansiyonel ticaret olanakları nedeniyle Türkiye’deki yatırımını farklı ele aldıklarına dikkat çekti. İş Bankası olarak da Türkiye’nin iç piyasasını değerlendirmeye dikkat edeceklerini belirtti. Bazı sert değişikliklerin (döviz kurları örneğinde olduğu gibi) piyasalar sığ olduğu için yaşandığını, krize rağmen hala doların yükselmesinin nedeninin ABD’nin hem en derin piyasaya sahip olmasına hem de en “taahhütkâr” ekonomiye sahip ülke olmasına dayandığını belirten Özince, bir ülkenin bu izlenimi vermesinin önemini vurgulayarak Türkiye’nin krizden etkilenmemesi için hükümetin acilen bu yönde harekete geçmesinin önemli olduğunu, gelişen ekonomilerin en kıdemlisi olarak bu doğrultuda, BM Güvenlik Konseyine geçici üye seçilmek dahil, her imkânı kullanması gerekliliğin vurguladı. İnsanın iktisadî kararlarına en çok yön verenin psikoloji olduğunu belirterek, beklenti yönetiminin önemli olduğunu ifade etti. Reel Sektörün yurtdışından aldığı uzun vadeli borçlar konusunda, 2001 krizine yurt içi borçla yakalandığımız hatırlatarak, her tasarruf sahibinin kısa vadeli mevduata yöneldiği Türkiye Bankacılık sisteminde uzun vadeli kredi olanağı bulamayan reel sektörün yurtdışına yönelmesinin doğal olduğunu vurgulayan Özince, bu durumun herkesin kendi hesabını yaparak ödeyebileceği borcun altına girdiğini ve Türkiye reel sektörünün yurtdışındaki gibi sanal bir dünya olmadığını belirtti. Hükümet- IMF anlaşması açısından her türlü can simidini giymemiz gerektiğini söyleyen Özince, IMF’nin Macaristan’daki yeni programına gönderme yaparak, sadece Bulgaristan ve Romanya için değil Macaristan ve Polonya açısından da krizin üstesinden gelebilmek için AB’nin riskleri değerlendirdiğini vurguladı. Son olarak özellikle bu dönemde çok iyi bir yönetime ihtiyacımız olduğundan hareketle, bütçeyi gelirlerdeki azalmanın etkileyeceğini ve kamu hizmeti alanından finansal zincirin dönmemesini riskli bulduğunu belirten Ersin Özince, BOTAŞ’ın belediyelerin özelleştirilmiş birimlerinden paranın tahsil edilememesi nedeniyle yapacağı doğalgaz zammı örneğinden giderek devletin elindeki bilgiyi etkin yönetmesinin önemine değindi. Günümüzde en genç bireylerin bile her türlü bilgiye ulaşabildiği bir dünyada sığ tavırlar, sığ akıllar veya geçmişe öykünerek yapılan yorumlarla bir yere varılamayacağını vurgulayarak, geleceğin insanının ihtiyaçlarını dikkate alarak yapılanmak gerektiğini, her sıradan bireyin ve devletin bu doğrultuda sorumlu olduğunun altını çizdi. Krize döneminde bankacılık sisteminin sağlıklı çalışmasının öneminden hareketle, mevduat sahiplerine karşı sorumluluklarının yerine getirilmesi açısından bir sıkıntı olmadığını ama uzun vadeli kredi vermekte zorlandıklarının, bunun da Türkiye sermaye piyasasının gelişmesi ile çözülebileceğini belirten Özince, döviz likiditesi konusunda da Merkez Bankası’nın ilgili önlemleri almaya devam ettiğini ve Türkiye’nin üreterek büyümesinin ve istihdama katkılı ekonomik faaliyetlerin gerekliliğinin altını çizdi. Türkiye’nin de, güçsüz olanın ayıklanması motifinin kabul edildiği Basel II prensiplerini kabul ettiğini hatırlatarak, IMF üzerinde hak sahibi olduğumuzu ve talepkâr olmamız gerektiğini vurguladı. Nüfusumuz ve kaliteli konut ihtiyacımız açısından, konut finansmanına geçerek Türkiye’nin krizin kazananı olabileceğini belirten Özince, spekülatörlerin veya boyunun yetmediği sularda yüzen, riskli göremeyenlerin kaybedeceği bu global krizden, girişimcilik yeteneği olan Türkiye’nin bunu fırsata dönüştürebileceği konusunda umutlu. Girişimcilik konusunda ise mevcut finansal sistemin ötesine geçecek kamusal düzenleme ile yeniden yapılanmanın gerekliliğine dikkat çeken Ersin Özince, hayatın artık kapitalizm-sosyalizm gibi eski tanımlarla açıklanamayacağını belirterek, bilginin dünyanın entegrasyonunu farklı bir yere getirdiğini ve globalizasyonun başlı başına bir kriz olduğunu vurguladı ki, önümüzdeki ayın KAGİDER kahvaltı toplantısında Prof.Ahmet İnsel ile kapitalist sistemin zaaflarından yola çıkarak yeni tanımlamalara ulaşılmak hedeflenmektedir.